Bir köşesi adeta cennetten bir köşe gibi ortancalar, hanımelleri, yaseminler, begonyalar, diğer köşesinde ise dalları kırılırcasına erik, dut, incir ve nar ağaçları olan bir bahçe hayal edin.
Erik demişken az düşürmedi tepesinden ya o dut; dut ağacına çıkıpta tişörtü temiz çocuk bulamazsınız, biz de o çocuklardandık. İçinden bitkiler geçen bir bahçe. Sarmaşık güllerin ilkbaharda ki tomurcuktan olgunluğa giden halini izlemek büyük keyifti. İlk baharda uyanış ve ilk bahar dallarının açılışı ardından bütün dalların coşarcasına çiçeklenmesi. Böyle bir bahçeyle gözlerinizi açtıysanız Dünya'ya bütün yaşlarınızda bir doğa keyfiniz oluyor.
İlk başta okurken masaya küçük bir vazo içinde papatyalar koyuyorsunuz ardından iş yeriniz de artık çiçeklenmeyen orkidelerini size veren arkadaşlarınız. Çiçeklenince yanınıza yavaş yavaş sokulmuyorlar değil ve bir de bakmışsınız güzelim orkide gitmiş. Çiçeklere sevgiyle bakınca giden çiçekler gelen çiçekler önemli olmuyor, önemli olan onlarla geçen güzel vakit. Bir keresinde haftasonu mesaisi sırasında tanımadığım kişilerin çiçeklerine bakım notları bıraktım ve altına bahceci yazdım. Notu okuyan insan kaynaklarını aramış şirketimizin bahcecisini gönderebilir misiniz, sorularımız olacak diye. çok sonradan hatırladım notları bıraktığımı ve birden ortaya çıkınca baya gülüşmeler olmuştu. bilare anlatırım :)
Uzun yıllar kurumsal hayatta o meeting senin bu agile benim, o cross check senin bu deadline benim, o schedule senin bu timeline benim derken. bir dakka. hayat geçiyor. bu mudur hayalimdeki yaşam demem ile birlikte floristanbul'u kurmam bir oldu. Biraz geç atılsam da bu hayata herşeyin istediğim gibi olması, adımları atarken bunun farkında olacak olmam beni daha da umutlandırdı. Belki yirmili yaşlarda atılsaydım bu kadar zevk alarak yapamayabilirdim.
Aslında tam da öyle olmadı :) Bir çok isim karaladım kağıda 10 larca isim oldu bir anda en öne çıkan isim floristanbul du. Hızlıca bir araştırma ile alan adının da boşta olduğunu görünce baya keyiflenmedim değil. Sanki uzun zamandır beklediğim kelebek etkisi olmuştu bir anda satın alış sonrası hızı muazzamdı. Siteye zaman harcamadan geçen günüm yok denecek kadar azdı. Heyecan var.
Tekrar bu işi sevgiyle yapmamıza dönecek olursak, efendim bizim çiçeğe aşk ile bağlı olmamızdaki bazı nedenler var. En temelde çiçekçilik biz de baba mesleği. İşini severek yapan, zamanında sepetler yok iken kurumsal müşterileri ajandalara sığdıramayan, küçük bir semt çiçekçisi iken internete açılan, bunun ilk ekmeklerini güzel güzel yiyen, mahallesinde sevilen – hala yaşlı amca,teyzelerin oğlum iki dakka soluklanayım diye dinlendiği bir çiçekçi dükkanı’nın - bir çiçekçinin oğluyum. Böyle bir ortamda doğdum ben, gözlerimi açtığımda gördüğüm demiyorum ilk hissettiğim duyum çiçek kokusu. İlk defa gül dikeninin baş parmağıma batışını unutamıyorum mesela, nasıl canım acımıştı. İlk defa götürdüğüm siparişi de unutamıyourm. İlk bahşişimi de. Hayal meyal hatırladığım arzum onan’a götürdüğüm çiçeği de unutamıyourm. Büyük ihtimalle mehmet aslantuğ dandı.. on yaşımda iken küçükyalıdan avcılara çiçek götürüşümü de unutamıyorum. Bir sürü anı, hepsinin odağı çiçekler.
Aslında anılar devam ediyor ve hiç eksilmiyor, hayatı çiçek olanın anıları da çiçek oluyor sanırım. Bir başka anımdan bahsedeyim;
monstera deliciosa, en son dedemin berber dükkanında boydan boya sarmış olduğunu hatırlıyorum. geçen gün yalova da bir serada gözüme ilişti, tam eskiye dalmış giderken kızım, - baba ne kadar güzelmiş şundan bir yaprak alsak da ablamın gelin çiçeğine kullansak dedi. bazı şeylerin değişmediğini, dna ile aktarıldığını anladım o an. babaannesi de kocaman yapraklar ile kavanozları sarıp onları gün ışığından koruyordu. yıllar geçiyor ama monstera'nın verdiği sıcaklık, yakınlık geçmiyor onu anladım.
sera'nın sahibi ile dostane bir sohbet gerçekleştirdik ve bakımını vs öğrendim.
efenim monstera deliciosa bitkisi; güneş sevmiyor, camınızın tam yanına koymanız yeterli (dışarıda karşıdan bakan göremeyecek şekilde yanına). güneş ışınları yapraklarını hemen yakmaya başlıyor. dikkat edelim bu konuya,
suyuna dikkat etmemiz gerekiyor, çok fazla suyu sevmiyor. toprağı nemli bırakmamız yeterli. sulama için harika bir bilgi aldım. hemen paylaşayım. monstera saksısını ondan daha büyük su dolu bir kovanın içine daldırın ve su monstera saksısından içeri girsin. topraktan hava köpüklerinin çıktığını göreceksiniz. köpükleri çıkması son bulduğunda kenara koyun ve suyun süzülmesini bekleyin. ve bunu on günde bir tekrarlayın. iki bardak su, yarım sürahi bunların bütün toprağı yeterli beslemeyeceğini özellikle belirtti seracı dostum.
6 ayda bir de özellikle ocak ve temmuz aylarında bir yumurta kabuğunu toprağa göm veya haşlama yumurta suyunu soğuduğu zaman toprağına boşalt. bitkinin coşacağını göreceksin dedi. hatta sağa sola dökülen bir kaç tutam saçını da toprağın içine gömsen çok iyi olur dedi.
tabi bunları duyunca zaten içimde var olan monstera aşkına karşı koyamayıp minik bir tane aldım. kim bilir belki zamanla boyumuzu geçtiğini duvarı kapladığını görürüz. bazı şeyler anane gibi nesilden nesile aktarılsın istiyor insan, sanki o sana aitmiş gibi.
Floristanbul daki yürüyüşüm için bir yol tayin etmedim, etmekte istemiyorum. Bir yol olsun ama bu yolu kendisi bulsun, zamanla oluşsun içindeki çiçekler ve müşteri tipi. Müşteri demişken aslında ismi müşteri, bahsetmek istediğim; aynı tarz tasarımlara ilgi duyduğumuz kişi. Umarım bu yol da birlikte güzel vakit geçiririz.